0 derdime derman

Yeni eğlencem internette dertlere deva olan hacı, hocayla kafa bulmak;

Merhaba Hocam,
Çok sevdiğim bir bayanla evlenmek üzereyim ama son anda kendisinin kız olmadığını öğrendim ve dünyam başıma yıkıldı. Bana dediğine göre bir keresinde çok şiddetli osurmuş ve kızlığını kaybetmiş. Böyle birşey olabilir mi hocam? Osuruğun şiddeti kızlığı bozabilir mi? Lütfen bana yardımcı olun.
Ayrıca bir insan götüne bu derece hakim olamıyorsa, bir osuruğu bukadar yıkıcı sonuçlar veriyorsa o insanla bir birlikteliği tekrar düşünmem gerekli galiba.
Hocam tek çarem sizsiniz, yardımlarınızı bekliyorum.


Saygı ve sevgilerimle,
Necati Pekmez.

doğru sanıp yaptığın yanlışların bir gün yanlış sanıp yaptığın doğrular olmasına lale devri denir.

shane acker'in 9 adlı animasyon filmini hatırlarsınız. yanılmıyorsam resfest ile gelmişti türkiye'ye. oscara aday gösterilmişti aynı sene. 2005 yapımı bu kısa filmin uzun metraj sinema uyarlaması çekilmiş. konsept icabı da 9.09.09 tarihinde sinemalarda yerini aldı. genellikle kısa animasyon filmlerin uzun metraja çevrilmesi işleminden pek hoşnut olmuyoruz. fragmanı izlediğimde bundan da öyle bir sonuç çıkaracağım fikrine kapıldım. ancak her nasılsa filmin arkasında timur bekmambetov ve özellikle de tim burton yer alıyor. bekmambetov'u çektiği halüsünatif filmlerinden hatırlayabilirsiniz.

meşhur üçlemesi night watch, day watch ve çekiyor olduğu twilight watch. herneyse fragmandan anladığım kadarı ile hafif tim burtonvari dokunuşlar gerçekleşmiş animasyonun orjinal hali üzerinden. ama yine de zaten hali hazırda kendi kısa filmi frankenweenie'yi sinemaya uyarlamakta olan tim burton'ın bu projede yer almak istemesinin nasıl bir gerekçesi olduğunu anlayabilmiş değilim. bir bilen? bu arada tim burton'ın çekiyor olduğu 2010'da izleyebileceğimiz alice in wonderland'in kadrosu. işte değerli alice'imiz. mad hatter'ı burton'ın değişmez oyuncusu depp oynuyor bunu proje duyurulmadan önce dahi biliyorduk zira. ve white queen rolü. anne hathaway. kendisini televizyonlarımızda yanılmıyorsam lancome'un magnefique adlı parfüm reklamında sıkça görüyoruz şu sıralar. tüm alt kadro'da burada.

0 adidas original 2009


dün sinema da adidas originals reklamı vardı. reklamda da katy perry.

ifade özgürlüğü, katamaran, son vuruş, mesire alanı, ızdırap, dövdüğümü dövüyor musun?, büyük ortadoğu planı, sanki, gitme kal desen, irade, yol, ama bir gün, hat kütür, tutsak, toplum bilinci, bir ifade biçimi olarak müzik, geldin mi?, nicesine sarıldım, olura üzüldüm olmazı kıskandım.

windows hata masajı. "bilgisayarınız ritz carltonda olabilir."

0 zamanın birinde

iki arkadaş varmış. bu arkadaşlar evlenen diğer bir arkadaşlarının düğününe davet edilmişler. ama bakmışlar ki saçları sakalları birbirine karışmış. demişler ki "şimdi biz bu halde nasıl gideriz düğüne, ama kestirirsek de çok geç kalırız ah ne yapsak" sonra düşünmüş taşınmışlar ve demişler ki "aman boşver kestirmeden gidelim" ve böylece düğün başlamadan evvel oraya varabilmişler. o gün bugündür de bir yere çabuk varabilme anlamına gelen bir deyim olmuş kestirmeden gitmek. ya da salladım.

big dk. hakikaten.


1956 yapımı the red balloon "le ballon rouge" en iyi özgün senaryo oscarını almış olan tek kısa film. aynı zamanda altın palmiye ödülünün de sahibi. bir albert lamorisse filmi olan red balloon'da başrolde oğlu pascal lamorisse oynuyor. filmi google videolarda buldum. ancak daha iyi bir çözünürlükte izlemenizi tavsiye ederim. lamorisse hakkında ilginç bir kaç not var. hasbro'nun risk oyununun mucidi imiş kendisi. the lovers' wind adlı belgeseli çekerken helikopter kazasında hayatını kaybetmiş. film sekiz yıl sonra karısı tarafından tamamlanmış ve oscar'a aday gösterilmiş.





adidas'ın türkiye'nin de aralarında bulunduğu materials of the world serisi. ayakkabı tamam ama mont fermuar dikilmiş kilim gibi.


esquire'in cover gallery'si sayesinde 1933'den bugüne esquire kapaklarını gezebiliyoruz. kapaklar geriye gittikçe güzelleşiyorlar.

1 Megan Fox

Megan_Fox by you.
Jennifer Connelly'ye bayılıyorum ancak fazla hisli, kimi zaman sıkıcı buluyorum. "Şöyle hoppa bir Jennifer Connelly olsa şahane olurdu" diyenler, dermanı Megan Fox'ta buluyor. İlla birine benzeteceksem, bol dövme, kamera önünde lafını esirgemeden konuşma ve devasa dudakları ile bir diğer tercihim de Angelina Jolie olur. Megan'ın, biri Shakespeare'den alıntı olmak üzere toplam dokuz dövmesi var, insanlığın henüz göremediği bir tanesi de dahil. Megan, 16 Mayıs 1986 doğumlu. Kendi deyimiyle "çok çok yoksul" büyümüş. Ücretsiz bir tiyatro kursu ile yeteneğini, ücretsiz bir yüzme kursu ile de vücudunu geliştirmiş. Bayıldığım iki özelliği kendisinin. Kariyerinde atlama noktaları, Olsen kardeşlerle oynadığı ilk filmi "Holiday in the Sun", iki sezon süren "Ocean Ave" dizisi ve Lindsay Lohan yanında "Confessions of a Drama Queen". 2007'ye kadar, türlü dizide misafir oyunculuk (yırtamamış oyuncular klasiği olarak) yaptıktan sonra, "Transformers"a kapağı attıktan sonra şansı değişmiş. Onu bu yıl, "Jennifer's Body"de vampir olarak izleyeceğiz. Megan, Maxim ve FHM okuyucuları tarafından ayrı ayrı 2009'un en çekici kadını seçildi ama gözü başka işlerde: "Daha ağır, oyunculuğumu ön plana çıkaran filmlerde oynamak istiyorum, en azından deri motorsiklet kıyafetleri giymediğim filmlerde..." Peki deri kıyafetleri çıkardığında, kendisini izletecek kadar yetenekli mi, bunu ileriki yıllarda göreceğiz.

0 Kurbağalama

worries on a shelf by you.
Süresi keyfime bağlı olan uzun bir uykunun ardından ağzım kuru , boğazım şiş ve eklemlerim ağrılı bir şekilde uyanıyorum. Ağız kuruluğu ve şişen boğazımı odamın havasızlığına , eklem ağrılarımı ise çapraz pozisyonda yatma sevdama bağlıyorum. Ayağa kalkıyorum , sabah egzersizi niyetine gece kulüplerinde o kadar kalabalığa rağmen ilgi odağı olan Freestyle Türk dansçıların hareketlerine benzer hareketlerde bulunuyorum. Kendimi komik buluyor ve aynaya doğru koşup kendimi izliyorum. Telefonum çalıyor , sınıf arkadaşım derse gelip gelmeyeceğimi soruyor , geleceğim diyorum. Telefonu kapattıktan sonra beni daha önce defalarca aradığını fark ediyorum. Meğer uyku sürem keyfi değilmiş , telefon sesine uyanmışım sonra neye uyandığımı unutmuşum. Yalandan duşa girip kurumadan evden çıkıyorum. Okula vardığımda karnımın aç olduğunu fark ediyorum. Bir yandan dersi kaçıracağımı diğer yandan sokarım dersine arada girerimi düşünüyorum. Her zamanki gibi ikinci düşünceme uyuyor , yemek yiyorum. Yemek bittikten sonra bahçeye inip sigara yakıyor , Sait Faik çelişkisi yaşar gibi oluyorum. Ateş istenen adam mı yoksa ateş istemeye cesaret edilemeyen adam mı olmak isterdim ? Düşünmeye fırsat vermeden ateş istiyor bir bayan , hem de güzel… Sigarasını yakmaya yeltenirken şahsıma edilecek olan teşekkürün milyonlarca ediliş biçimini geçiriyorum aklımdan. Hatta bu yakılan sigaranın ne denli bir başlangıca vesile olacağına dair teorilerim bile oluşuyor. Elbette yakacağım bu sigaranın ardından oluşan bağın ateşli gecelere uzanan bir senaryonun başlangıcı olmasını temenni ediyorum. Lakin çakmağım çakmıyor.

0 Depresif

melankolia by you.
Ben bugün yine benim için uyandım. Benliğimi belki yeniden bulabilirim ümidiyle kalktım yatağımdan. Tanrım ne kadar da uykusuzum. Sanki her gece , hiç bitmeyecek bir savaşa giriyorum ve hep kaybettiğim için
taşıdığım derin yaralar tuz basılmışçasına sızlıyor ve göz kapaklarım benlik kalemin kapısını temsilen ağır ağır açılıyor. Gün başlıyor ben istesemde istemesemde. Hayat süregelen sıradanlığıyla koşuşturmaya başlıyor. Saatler sessiz ve sinsi , biraz daha çalıyor yaşamdan.  Günaydın demek anlamını yitiriyor .Ne için yada kimin içindir bilmiyorum.
İçimde dolduramadığım boşlukları oluşturan cümlelerin harflerini bulmaya çalışırken. Her şey neden bu kadar zor… Bu anlamsızlığın karışımı hangi damardan aşılanıyor öğrenmek istiyorum. Bitkinim , dudaklarım kuru , gözlerimde hiçliğin yağdırdığı damlalar…

0 Bar Rûyası

Noaptea by you.
Dört kişilik bir masada oturuyorum tek başıma.Bakışlarımı kaçırmam nafile, karşılaştığım gözlerde beynime kuyruk sokumlarından saplanan soru işaretleri ; -nerde geriye kalan üç kişi? Oturuyorum tek başıma dört kişilik bir masada, terk edilmiş evlerin ıssız-gıcırtılı ağaçlara emanet bahçeleri gibi oturulmayan -oturakların- diğerleri. Tek başıma oturuyorum dört kişilik bir masada, arjantin bile buz kesip yaş döküyor yalnızlığıma...

Hoş geldiniz. Bulunduğunuz gezegen Dünya!

0 Türk İnsanında Karate Ve Karate Filmleri Kültürü

Pat Morita by you.
1.Kahvelerde eskiden Bruce Lee, Chuck Norris, Jackie Chan ve sahte Bruce Lee filmleri gösterilirdi. Kahvelerin bu videoları devasaydı, koca bir sandık gibi.

2.Kahvelerdeki bu karate film “gösterilerinin” arasına bazen seks filmleri serpiştirilirdi.

3.İlkokulu bitiren hemen her Türk genci tekvando, karate,…vs. kursuna yazdırılırdı.

4.Bu çocuklar da kavga etmeden önce güya hasmını uyarmak için “Tekvando Kursu Kimlik Kartını” gösterirlerdi. Ki aslında aidat kartıydı bu.

5.Çocuklar kendi aralarında Tekvandocular ve Kung-Fucular olarak hep tartışırlardı: Kung-Fucular kendi dövüş stillerinin içinde “bir felsefenin” olduğundan bahsedip övünürlerdi. Bunların arasında kendini Hong-Kongda zannedip Kung-Fu kıyafetiyle gezmeye kalkışanlar vardı. Ama sokağa adım atar atmaz, doğuştan dövüşmeye yetenekli sanayi çırakları tarafından t...k oğlanı yapılırlardı.

6.“Bruce Lee on beş yıl daha yaşasaydı vücudu kurşun geçirmez olacaktı” ile “Bruce Lee on beş yıl yaşasaydı ölümsüz olacaktı” efsanelerini gayet inandırıcı anlatan küçük turuncu piçler vardı.

7.“Bruce Lee dövüşmeyi doğadaki vahşi hayvanlardan öğrenmiş oğlum!” geyiğinin Allah belasını vermesin. Nasıl da inandırıcı anlatırdı i.neler!

8.Bruce Lee (Brus Lii) isminin değişik telaffuzları: Bruşli, Burcile, Buruçli, Burüşlü,… Seç birini vur ötekine.

9."Bruce Lee mi daha güçlü, yoksa Cüneyt Arkın mı daha güçlü?" soru önergesi ortaya atılır, hararetli tartışmalar yapılır, iddiaya girilir ve yaşça daha büyük birine gidip sorulur, bu büyükten s.ktir yenilince, ortalık bir yatışırdı.

10.Birkaç ay karateye gitmiş bir Türkün kendini Bruce Lee, Van Damme, …vs zannetmesi.
…ve herhangi ufak bir sokak kavgasında gömleğini çıkarması ve beyaz atletle kalması (Bruce Lee gibi)…
… ve sonra da, sanayideki tornacılara özenle yaptırdğı “çin sopasını” (ninçaku, nançuka, nunçaku, nunçuka) belinden çıkarıp sallaması…
… bu manzaranın da kendini maymuna çevirmesi!

11.Karate kursu sahiplerinin eski tekvando bilmem ne şampiyonu olmaları. Ofislerinde eski eski kupaların ve madalyaların arasında çerçeveli fotoğraflarının özenle ve tozla muhafaza edilmesi...

12.Bir zamanlar şampiyon olan ve 1983'teki bir gazetede fotorğrafları çıkan bu kurs sahiplerinin, karate kursunu işletirken at yarışına, alkole, karıya kıza sarmaları ve karate kursunu sürekli karanlık adamların “ziyaret” etmesi…

13.Bu kurs sahiblerinin göbekli, suratı asık, para manyağı olmaları; bu yüzden de Türkiye’de karate salonlarının (ucuz oldukları için) hep sağlıksız bodrum katlarında bulunmaları...

14.Nasıl ki bir zamanlar Orhancılar, Ferdiciler, Müslümcüler vardı; yine aynı dönemlerde Bruce Leeciler, Jackie Chanciler, Van Dammecılar ve az miktarda da Chuck Norrisçiler vardı.

15.“Van Damme’ın bacak lifleri koptuğu için bacakları sıfır açılabiliyor oğlum” iddiacıları ve bu iddiacılara inanıp bacak liflerini kopartan salaklar vardı… Bu salaklar, iddiacı çocuk tarafından ikna edilerek kopartırdı bacak liflerini: “Hadi oğlum biraz daha zorla lan, az kaldı kopmasına!” -Çıt! Çıtırt!...- “Aaaaaaahhgg!”

16.Birkaç ay karate yapmış ergen çocukların, mahallenin daha küçük yaştaki çocuklarını toplayıp kendisine saldırmalarını arzu etmesi, geri zekalı bir inatla! Ve benim bunu balkondan seyretmem.

17.Çocukken, annenin kırmızı rujuyla Bruce Lee’nin şu bilindik üçlü çiziklerinin karın ve göğüs bölgelerine çizilmesi vakası. Anneleri ruj kullanmayanların ise, kendi tırnaklarını kullanarak, ayna yardımıyla ve arkadaş gözetiminde bu bölgeleri kızartmaları...

18.Karate filmlerindeki herifler, müsabaka dışında kavga ederlerken de karate figürlerini kullanırlar. Halbuki Türklerde direkt kafa göz dalınır. Gerçek karateci de olsan sokaktaysan karate yaparak dövüşemezsin. Sokakta öyle karate yapan adama gülerler bizde. Kahveye gidemezsin iki gün.(Hala geçerlidir)

19.Evde karate filmi izlendikten hemen sonra evdeki kardeşlerin ve kuzenlerin gaza gelip birbirine umarsızca girişmeleri. Ve filmin jeneriği bile bitmeden bir sakatlığın çıkması ve anneden/haladan/yengeden “asıl” sopayı yemeleri...

0 Kedi Babası


Kedilerden korkuyorum. Annem hayvanları sevmeyi öğretti kardeşimle bana. Yılanım bile oldu ama ben kedilerden korkuyorum. Çünkü ben çocukken yanından geçtiğim çöp bidonundan gürültülü bir çığlıkla fırlayan kedi, gözüme teğet geçti.

Sokaklarda masası olan restoranlarda oturamıyorum. Kediler gelip ayaklarıma sürünecek diye korkuyorum. Arkadaşlarımla banklarda oturamıyorum. Kucağıma bir kedi sıçrar da dizlerime postu serer diye korkuyorum. Arkadaşlarımdan utanıyorum.
Aradan yıllar geçiyor. Âşık olduğum bir kadın var. Ben ona âşık o bana arkadaş. O bir firari. Evimde saklıyorum onu. Sahte pasaportu ayarlansın evimden de kaçacak. Bebek bir kedisi var. “Ben gidince” diyor “Bu kedi senin olsun”. Bebek kediden bile korkuyorum. Sorumluluk almaktan korkuyorum. Bebek kedi saçımı emerek uyuyor. Saçımın karasında kedi kayboluyor. Âşık olduğum kadın kaçıp kayboluyor. Kedime “Zifir” diyorum. O beni babası belliyor, saçımı emip uyuyor.

Kedilerden anlamam. Kitaplar alıp okuyorum. Öğreniyorum. Kedileri tanımam. Onunla nasıl oynayacağımı bilmiyorum. Kendi kedimden korkuyorum. Elime aldığım paket lastiğini iki parmağım arasında çevirip ona atıyorum. O tutup bana getiriyor. Koca bir kış geçiyor. İkimiz de bunu oyun sanıyoruz. Büyüyoruz.

Bir gün Zifir masanın üzerinde gözlerini boşluğa dikip kekelemeye başlıyor. Aklımı yitiriyorum. Kedim “Sara Hastası” oldu diyorum. Veterineri arıyorum. Veteriner gülüyor. “Sinek görmüştür” diyor. Sineği görüyorum. Gülüyorum. Kedim sara değil seviniyorum.

Az gidiyoruz uz gidiyoruz. İki ev değiştiriyoruz. Kedim evi değil beni seçiyor. Firar etmiyor. Ben âşık oluyorum. Oyun bilmez bir adamın oyun bilmez vahşi kedisi evini, yatağını âşık olunan kadınla paylaşıyor. Kedim kadını defalarca paralıyor. Kadın aşk dolu, sevgi dolu. Yılmıyor. Kalıyor. Kızım yavruluyor. Kadın bebekleri biberonla emziriyor. Zifir kadını seviyor. Ben kadınla evleniyorum.

Kadın “Bebeğimiz olsun” diyor. O her izlediği filmde bir delikanlı, bir kız, bir çocuk gördükçe “ Bak bizim çocuğumuz olsa buna benzer” diyor. Yılmıyorum. Kadın yılıyor. “O zaman bu yavru benim olsun” diyor. Artık iki kedili bir aile oluyoruz.

Tüm tanıdığım anneler durmadan “Yavrulayın” diyor. En yakın arkadaşımın annesi ağıt yakıyor. “Aldın babayiğit kadını ettin onu kedilerin anası…”. Gülüyoruz.
Kedilerden korkmuyorum artık. Onlarca yavrumuz oluyor. Onları Türkiye’nin dört bir yanına dağıtıyoruz. Racon kesiyoruz. “Şu marka mama ile besleyeceksiniz” “Pencerelerinize tel taktıracaksınız” “Sokağa atmayacaksınız”… Her tatilimizde, Kaş’ta artan siyah kedi nüfusundan soyumuz sürercesine gurur duyuyoruz.
Evvel zamana masal oluyor. Ağlayarak boşanıyoruz. Çocuklar analarını özlemesin diye yatağın üstünde ondan kalan jartiyer, sütyen iki parça bir şeyi tutmayı ihmal etmiyorum. Kızım çoğu kez saçımı boş verip annesinin iç çamaşırı üstünde yatıyor.
Kedilerim ve ben birlikte yaşlanıyoruz. Unuttum bir anda, şurada kedilerin şarkısı dinleniliyor.

0 Last.fm artık Türk kullanıcısına paralı!

last.fm by you.
Bir süredir Last.fm‘in Türkçe müziklerin telif hakları ile ilgili problem yaşadığının duyumlarını alıyorduk. Hatta bir duyumumuz yakında Last.fm’in Türkçe tüm şarkıları sisteminden çıkartacağı yönündeydi. Bu duyumları doğrulayamadığımız için bugüne kadar paylaşmamıştık.

Bugün ise aldığımız haber Last.fm’in çok büyük olasılıkla sadece Türkiye değil, Amerika, İngiltere ve Almanya dışındaki tüm ülkelerde telifler ile ilgili başının ağrıdığını gösteriyor.


Şirketin bugün resmi blogundan yaptığı açıklama ile artık servis üzerinden Last.fm radyolarını dinlemenin aylık €3 olacağı duyuruldu. Amerika, İngiltere ve Almanya’da ücretsiz olarak sunulmaya devam edecek olan servis geriye kalan tüm ülkelerde ücretli olacak ancak ilk 30 şarkı ücretsiz dinlenebilecekmiş.

Açıkcası Last.fm’in Türk kullanıcılarından ne kadarının ücret ödeyeceğini merak ediyorum. Her ne kadar talep edilen rakamın kesinlikle Last.fm’in sunduğu müzik tecrübesine değeceğini düşünsem de servisin hali hazırdaki Türk kullanıcı profilini çok net bilmediğim için yorum yapmak zor oluyor.

Gerçi burada Last.fm’in Türk kullanıcı profilinden ziyade bence Last.fm’i sömüren Türk kullanıcı profili daha önemli olacaktır. Sanıyorum ki bu yeni model şirketin Türk kullanıcı sayısında bir düşüşe sebep olurken, site içindeki Türk kullanıcı aktivitesini olumlu yönde etkileyecektir.